|
|
|
|
ibretlik hikayeler |
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
KİBRİT ÇÖPLERİ
Ben kibrit çöplerini insanların yaşantılarına benzetirim.
Kibrit kutusu insanın yaşadığı toplumu ifade eder bir bakıma...
Bazı kibrit çöpleri vardır bir amaç için yanarlar, kimi bir sigara yakar,
kimi bir ocak, kimi boş yere yanıp tükenir hiçbir işe yaramadan. Kimi
ise bir ormanı, bir evi, büyük bir alanı yakar kül eder, kendisiyle birlikte.
Kibrit kutusunu açıp baktığınızda hepsi aynı gibi gözükse de birbirinden
farklı kibrit çöpleri vardır.
Bazıları yanamayacak kadar incedir yakarken kırılır zannedersiniz ama
bilirmisiniz en iyi onlar yanar. Bazıları da epeyce kalın. Zannedersiniz ki
yanınca yeri göğü yakacak ama yakınca bir bakarsınız foss diye bir ses çıkarır
kendisini bile yakamaz. Sadece ucundaki kimyasal madde alev bile almadan
kararır gider. Kimileri eğri büğrüdür ama yine de bir kibrit çöpünden
beklenen fonksiyonları eksiksiz yerine getirirler.
Her zaman en üstteki kibrit çöpleri ilk önce yanar. İşte insan yaşamı da bu
kibrit çöplerine benzer, kimi insanlar vardır kendinden beklenileni
asla yerine getiremezler, kalın kibrit çöpü gibi kendi kendilerini yok eder giderler,
kimi insanlar vardır bir lambanın fitilini yakarlar kendileri yok olup gitse de ışığı kalır.
Eğri ve kırık kibrit çöpleri gibi sakat insanlar vardır aramızda yaşayan, onları
şekilleriyle değil işlevleriyle değerlendirmeliyiz neyi yaktığına bakmalıyız.
Kibrit kutularını içinde yaşanılan topluma benzetmiştim; ıslak bir kutudaki
kibriti istediğin kadar uğraş yakamazsın demek ki içinde yasanılan toplum
insanı istemese de çok etkiler. Bazı kibrit çöpleri de aykırı insanları ifade eder
tüm kibrit çöpleri aynı yöne bakarken onlar tam tersine bakar kutuda.
Kutu açıldığında ilk önce onlar göze çarpar ve herkesden önce yanarlar.
Aykırılık başa beladır. Bazı kibrit çöpleri birbirine yapışmıştır dikkat
ederseniz onlar da kafadar insanlar gibidirler kanka misali biri yanınca diğeri de yanar.
Ama en tehlikelisi kendiyle birlikte kutuyu da yakan kibrit çöpleridir.
İçinde bulundukları toplumu çökertirler. Bazı kibrit çöplerinin ucunda kimyasal maddesi yoktur.
Ne yaparsa yapsınlar yanamazlar. Toplumun içerisinde ot gibi yaşar giderler.
Toplum nereye onlar oraya.
ACABA SİZ HANGİ TÜR KİBRİT ÇÖPÜSÜNÜZ HİÇ MERAK ETTİNİZ Mİ ?
ÖFKE KONTROLÜ
Bazen işler yolunda gitmez ve cinlerimiz tepemize çıkar ve sinirimizi başkasından çıkartırız! Ama böyle durumlarda sinirimizi tanıdığımız birinden değil de, hiç tanımadığımız birisinden çıkartmak daha iyidir.
Bir gün arkadaşıma telefon edecektim, numarayı çevirdim, bir erkek 'alo?'
dedi, ben 'Ahmet'i aramıştım' deyince, adam bağırarak 's.....git lan, doğru numarayı çevir!' demez mi! Bir insanın bu kadar kaba olabileceğine inanamadım. Sonra gerçekten arkadaşımın son iki numarasını şaşırdığımı farkettim.
Ama birden aklıma bir şey geldi. Bilerek, tekrar yanlış numarayı çevirdim.
Karşıma yine aynı adam çıktı. Ve 'alo' deyince, 'sen eşşolueşeğin tekisin'
deyip, telefonu yüzüne kapattım. Sonra o numarayı yazıp yanına 'eşşolusu'
diye not ettim.O günden sonra, ne zaman bir şeye sinirlensem, öfkelensem, eşşsolusu'nu çevirip, 'sen eşşolueşeğin tekisin' deyip kapatıyor ve rahatlıyordum.
Bir gün alışveriş merkezinde tam park yeri bulmuşken, siyah bir BMW benim saatlerdir beklediğim yere girmez mi! Korna çaldım ama aldırmadı, arka camında 'satılık' ilanı ve telefon numarası vardı. Hemen numarayı not ettim. Eve dönünce, numarayı aradım, karşıma bir adam çıktı.
'Siz, siyah satılık BMW'si olan kişi misiniz?'
'Evet'
'Arabayı nasıl görebilirim?'
' Suadiye, Akın sokak, 34 numara, araba tam evin önünde duruyor'
'İsminiz?...'
' Mehmet.....'
'Ne zaman müsait olursunuz Mehmet Bey?'
'Her akşam 6'dan sonra evde olurum'
'Sana bir şey söyleyeceğim Mehmet..'
'Evet?...'
'Sen eşşolueşşeğin tekisin'
Ve telefonu yüzüne kapattım, onun numarasını da yazdım ve yanına 'eşşolusu 2' diye not aldım.
Bundan sonra iki tane eşşolusu vardı. Bir gün eşşolusu 1'i aradım. Telefonu açıp da ben 'Sen eşşolueşeğin tekisin' der demez, 'Senin kim olduğunu bir bulursam...'
'Ne yaparsın?'
'Kıçına tekmeyi yiyeceksin!'
'O zaman sana adresimi vereyim de gel'
' Ver de gör gününü!..'
'Suadiye, Akın sokak, 34 numara, siyah bir BMW var kapıda..'
'Hemen geliyorum, son duanı etmeye başla!'
'Hah, hah ödüm koptu' deyip telefonu kapattım. Sonra 'eşşolusu 2' yi aradım, ona da 'sen eşşolusueşeğin tekisin' deyince, çok kızdı, kim olduğumu bilse beni öldüreceğini söyledi, ona 'öyle mi, birazdan geliyorum, bekle' dedim.
Ve hemen polisi arayıp, Suadiye, Akın sokak 34 numarada oturan sevgilimi öldürmeye gittiğimi söyledim. Peşinden magazine meraklı bir tv kanalını arayıp, aynı adresi verip, travestilerin çıngar çıkardığını, ortalığı birbirine kattığını söyledim! Ve sonra arabama atlayıp, olacakları izlemek için aynı adrese doğru sürdüm. Tam zamanında gitmiştim, iki 'eşşolusu' birbirlerine girmişken, altı-yedi polis onları ayırmaya geliyordu, tv. kameramanları da olayı görüntülüyorlardı.
Kendimi çok iyi hissettim. Öfkeyi kontrol etme mekanizması çok işe yaramıştı.
AZRAİL
*adamın biri arabasıyla giderken yolda bir yolcu alır arabaya.... adam arka tarafa biner.....
şöför - eee hemşerim kimsin nereye gidersin...der....
yolcu - ben Azrailim..canını almaya geldim der......
şöför alaycı bir tavırla
- sen mi Azrailsin der..yaw senin gibi Azrail olurmu hiç der....
yolcu sakin bir tavırla
-sen daha önce Azrail gördünmüde tarif ediyorsun der... ve ekler
yolcu - inanmadın bana öylemi der....
şöför - inanmadım tabii der......
yolcu - o zaman 200 metre ileride bir adam daha alacaksın der.....
gerçekten de adamın dediği gibi şöför 200 metre ilerde bir yolcu
daha alır.. ama yolcu ön tarafa oturur...olaylar bundan sonra daha da enteresanlaşır.....
şöför yanındakine...
- ee sen klimsin nereye gidersin der....öndeki
- abi ben merkezde biryerde indirirsen çok sevinirim adım felanca der......
şöför - yaw şu arkadaki adam bana Azrailim diyo görüyonmu şu herifi
hem iyilik ediyoz hemde dalga geçiyor zibidi der....
öndeki arkaya bakar ama kimse yoktur....
öndeki - abi arkada kimse yokki.....
şöför hışımla arkaya bakar ve
- körmüsün be adam arkada oturuyorya der.....
öndeki arkaya bir daha bakar ve
- abi senin kafan iyimi yoksa dalga mı geçiyorsun der...
bu sefer arkadaki söze girer....
- gördünmü der öndeki beni ne duyabilir nede görebilir der şöföre.
şöför bir anda dizlerinin bağı çözülür bet beniz atar....
arkadaki şöföre...
- hadi der arabayı kenara çek 2 rekat namaz kıl canını alacam
der.....
şöför ağlamaklı çaresiz bir şekilde arabayı kenara çeker ve iner
arabadan.....
sonra....
sonra ne olmuş biliyormusunuz
adamlar arabayı aldıkları gibi kaçmışlar...
DERDİ OLAN NEYLESİN
“Celâdet ve adaletin timsâli Yavuz Sultan Selim, Mısır Seferi’nden sonra fethettiği beldede adâlet ve otoriteyi tesis için, bir süre kalmak ister. Bunun için hazırlıklar yapılır ve padişahın otağ-ı hümâyunu kurulur. Sultanın çadırını temizlemekle vazifeli kadınlardan biri, akşamları çadıra dönen Yavuz’u o gün ilk defa yakından görür ve o andan sonra onun sevgisiyle yanmaya başlar. Zamanla bu sevgi, bir sevdâ olur Mısırlı kadının yüreğinde. O, düştüğü derdin çaresizliğini bilir; fakat bununla birlikte çâre aramaktan geri durmaz.
Bir cuma günü Koca Yavuz çadırdan çıktıktan sonra bir tanıdığına yazdırdığı kâğıdı, sultanın yastığının yanına iliştiriverir. Kâğıtta; ‘Derdi olan neylesin?’ yazmaktadır. Sultan, gece istirahatına çekildiğinde yastığının yanında bulduğu kâğıtta yazılı bu ümitsiz cümleye, bir karşılık yazıp yastığının altına bırakır. Kadıncağız sabah, ‘Acaba sultan cevap yazdı mı?’ heyecanıyla -belki de biraz ümitle- yastığın altına bakar ve kâğıdının arkasına bir şeyler yazılmış olduğunu görür. Sırdaşına okuttuğu bu notta, ‘Derdi olan söylesin!’ yazmaktadır.
Kadıncağız en azından derdini anlatabileceği düşüncesiyle biraz da olsa sevinir, ümitlenir bu cümleyle. Fakat padişahın celâdeti onu korkutmaktadır. ‘Şîrlerin pençe-i kahrında lerzân olduğu’ Koca Yavuz’a böyle bir şey söylemek kolay mıdır?!.. Bu defa kadın, ‘Korkuyorsa neylesin?’ yazılı bir kâğıt bırakır sultanın yastığının altına ve ertesi günü sabırsızlıkla bekler. Ertesi sabah yine yastığın altına heyecanla bakar; sultanın kaleminden çıkan, ‘Hiç korkmasın, söylesin!’ yazısını görünce kadının ümidi biraz daha artmıştır. Hiç olmazsa kendini yakıp kavuran derdini söyleyecek, kabul görmese de, derdinden bir nebze olsun kurtulacaktır.
Kadıncağız bütün cesaretini toplayıp akşam sultanın gelme vaktinde çadırın girişinde bekler. Birazdan Koca Yavuz, bütün haşmetiyle görünür; hâlinden, duruşundan kadının kendisine bir şeyler söylemek istediğini fark eder:
‘Söyle!’ der kadına.
Edeble el-pençe duran kadın titremeye başlar ve dizlerinin bağı çözülür. Padişah gür sesiyle ikinci defa ‘Söyle!’ deyince, kadın, heyecanından sadece; ‘Efendim!’ der ve gerisini getiremez; Koca Sultan’ın celâdetinden duyduğu heyecanla yere yığılır ve ruhunu oracıkta Rabb’ine teslim eder.
Herkesi bir telâş ve heyecan sarsa da, gözler Koca Yavuz’dadır. Meseleyi günlerdir hisseden Yavuz’un bu tablo karşısında yüreği yanar, gözleri dolar ve şöyle der:
'Hakîkî âşık odur ki, sevdiği uğruna kalbi dursun!'
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
MİNE76.TR.GG |
|
|
|
|