"Sivaslı Şairler Antolojisi”
Abdurrahman Şen
Bu toprakların en köklü kültürüne Sultan Alparslan'dan itibaren asırlar boyunca beşiklik etmiş, “kültür şehri” ünvanına lâyık görülmüş, “şair ve ozanlar diyarı” olarak nâmını herkese kabul ettirmiş Sivas'ın, bu ünvanlara laf olsun diye sahip olmadığını isbatlayan bir kitap var elimizde.
Sivaslı şairlerin ürünlerinden birer demetin ilk defa bir arada sunulduğu 900 sayfalık bu dev çalışma; “Sivaslı Şairler Antolojisi” adını taşıyor. Bu değerli çalışmayı kültür dünyamıza; Sivas'ın Yıldızeli ilçesi Çubuk köyünde doğan ve yüksek öğrenimini M.Ü. İlahiyat Fakültesinde tamamladıktan sonra aynı fakültede Türk-İslâm Edebiyatı alanında yüksek lisans yapan sevgili Alim Yıldız kardeşim hediye etmiş.
Ortada 300 civarında şairden şiir olur da söz bu bunca uzar mı? Reva mı?
O halde binbir zorlukla da olsa, o deryadan bir iki tadımlık şiir okuyalım birlikte…
Meselâ… Asıl adı Mehmet olan Feryadî'nin “Çekemem bu derdi” isimli şiiri, türkü olup dilden dile sazla dolanırken, insan gücünün sınırlarını ne de güzel çiziyor: Sivaslılar Vakfı sitesinden alıntıdır .Emegi geçenlere teşekkürler S.ivaslı Şairler Antolojisi”
“ Bugün gam yükünün tüccarı geldi/ Çekemem bu derdi, bölek seninle/ Seni seven âşık sararıp soldu/ Çekemem bu derdi, bölek seninle.
Yine gam yüküne tüccar ben oldum/ Bulmadım Lokman'ı arada kaldım/ Medet, Mürvet! Dedim, kapına geldim/ Çekemem bu derdi, bölek seninle.
Seherde okunur Allahu Ekber/ Hışmından titirer ol bâb-ı Hayber/ Selman'ın cârına yetmişti Hayder/ Çekemem bu derdi, bölek seninle.
Âşık olan gafletinden uyanır/ Muhammed-ali'nin rengin boyanır/ Ancak bu cefaya Eyyub dayanır/ Çekemem bu derdi, bölek seninle.
Bağlarıma gazel düştü, güz oldu/ Geçti giden günler, ömür az oldu/ Feryadî'nin yaraları yüz oldu/ Çekemem bu derdi, bölek seninle.”
Saz şairi aynı zamanda tasavvufun denizinden beslenmenin verdiği cesaretle fedâkârdır da. Böyle olmasaydı Sefil Selîmi bu kadar yürekten “Yansın” diyebilir, yanmaya talip olabilir miydi: “ Hor görme, Rahman'ın kudreti kulda/ Kul yanmasın Sefil Selîmi yansın/ Her maharet mevcut el oğlu elde/ El yanmasın Sefil Selîmi yansın
Nefesler olmasa inler mi neyler/ Parmaklar olmazsa el yalnız neyler/ Herkesi yan yana tatlı dil eyler/ Dil yanmasın Sefil Selîmi yansın
Yolcuları menziline yetirir/ Hasreti hasrete karşı getirir/ Belki bir âşığı dosta götürür/ Yol yanmasın Sefil Selîmi yansın
Yolcuyu bitmeyen yol inletiyor/ Arıyı yaptığı bal inletiyor/ Sazı birkaç tane tel inletiyor/ Tel yanmasın Sefil Selîmi yansın
Halıya kilime nakış vurulur/ Dokuyanlar emek verir yorulur/ Gün gelir ki yar altına serilir/ Çul yanmasın Sefil Selîmi yansın
Yere atma tepelenir ezilir/ Kıymeti zay'olur rengi bozulur/ Bir yazmaya, bir odaya dizilir/ Pul yanmasın Sefil Selîmi yansın
Ağaçlar dikilir bir orman olur/ Herkes bir ev yapar bir derman olur/ Kuşlar acı çeker yuvasız kalır/ Dal yanmasın Sefil Selîmi yansın
Benden başkasının elemi mi var/ Gönül dağlarından eksik olmaz kar/ Bağlar çirkin kalır bülbül etmez zar/ Gül yanmasın Sefil Selîmi yansın
Baş ayağa bağlı, ayak da başa/ İncitme kimseyi yaşa hoş yaşa/ Çok güzel yakışır kirpiğe kaşa/ Kıl yanmasın Sefil Selîmi yansın
Ey Sefil Selîmi acı her cana/ Yakıp ta kimseyi düşme isyana/ Yanan bir şey fayda vermez insana/ Gel yanmasın Sefil Selîmi yansın”
İnsanların yanmaması, acı çekmemesi için Hz. Ebubekir (RA) misali yalvaran Sefil Selîmi'nin, “Ali'ci diye” isimli şiirini de başta Sivaslı Alevî-Sünnî ayrımcılığından çıkar umanlar, sağlayanların mutlaka duyması ve utanması lâzım: “ Muhammed severdi, o yüzden sevdim/ Dışladılar beni Ali'ci diye/ Ancak bin yönünden birini övdüm/ Taşladılar beni Ali'ci diye
Gerek Alevî'ler gerek Sünnî'ler/ Duymak ister avutucu ninniler/ Yüreği kinliler, eli kanlılar/ Boşladılar beni Ali'ci diye
Gönül katlanmıyor gözüm görüyor./ İnsan ne yitirmiş, neyi arıyor/ Sefil Selîmi'ye herkes vuruyor/ Haşladılar beni Ali'ci diye.”
AŞIK VEYSEL
25Ekim 1864'te Sivas'ın Şarkışla ilçesi Sivrialan köyünde dünyaya geldi. 21 Mart 1973’te yine Sivrialan’da yaşamını yitirdi. Çocukken çiçek hastalığı yüzünden bir gözünü, daha sonra bir kaza sonucu diğer gözünü kaybetti. Saz çalmayı öğrendi. Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan, Emrah, Dadaloğlu gibi halk ozanlarından etkilenerek türkü yorumu ve sazda ustalaştı. İki kez evlendi. 7 çocuğu oldu. Anadolu’yu kent kent dolaşıp şiirlerini sazıyla seslendirdi. Köy Enstitüleri’nde saz ve halk türküleri dersleri verdi. Ölüm nedeni akciğer kanseri. En güzel şiirlerinden bazılarını ölümünden hemen önce yazdı. Şimdi Şarkışla’da her yıl adına bir şenlik yapılır. Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Tekniği gösterişsiz ve nerdeyse kusursuzdur. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içedir. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de var. Şiirleri, Deyişler (1944), Sazımdan Sesler (1950), Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimi kitaplarında toplandı. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.
Dostlar beni hatırlasın
Ben giderim adım kalır
Dostlar beni hatırlasın
Düğün olur bayram gelir
Dostlar beni hatırlasın
Can kafeste durmaz uçar
Dünya bir han, konan göçer
Ay dolanır yıllar geçer
Dostlar beni hatırlasın
Can bedenden ayrılacak
Tütmez baca, yanmaz ocak
Selam olsun kucak kucak
Dostlar beni hatırlasın...
Hacı Bektaş
Medet mürvet deyip kapına geldim
İsteğim dileğim ver Hacı Bektaş
İndim eşiğine yüzümü sürdüm
Kusurum günahım var Hacı Bektaş
Kul olanın elbet olur kusuru Nesli Peygambersin cihanın nuru
Alisin Velisin Pirlerin Piri
Galma kusurlara Pir Hacı Bektaş
Horasandan ayak bastın uruma
Mucizeler şahit oldu pirime
Bak şu vaziyete bak şu duruma
Eşin yok cihanda bir Hacı Bektaş
Geçmem dedin duvarımda sinekten
Yalan sadir olmaz ervahı pekten
Sana inanmışım ervahtan kökten
Sana inanmayan kör Hacı Bektaş
Sana yalvarıyor VEYSEL biçare
Yine senden olur her derde çare
Bir arzuhal sundum gani Hünkare
Keremin ihsanın bol Hacı Bektaş
Beni Hor Görme Gardaşım
Beni Hor Görme Kardeşim
Sen Altındın Ben Tunç Muyum
Aynı Vardan Var Olmuşuz
Sen Gümüşsün Ben Saç Mıyım
Ne Var İse Sende Bende
Aynı Varlık Her Bedende
Yarin Mezara Girende
Sen Toksun Da Be Aç Miyim
Kimi Molla Kimi Derviş
Allah Bize Neler Vermiş
Kimi Arı Çiçek Dermiş
Sen Balsın Da Ben Cec Miyim
Topraktandır Cümle Beden
Nefsini Öldür Ölmeden
Böyle Emretmiş Yaradan
Sen Kalemsin Ben Uç Muyum
Tabiata Veysel Aşık
Topraktan Olduk Kardaşık
Aynı Yolcuyuz Yoldaşık
Sen Yolcusun Ben Bacmiyim |
|
Kara Toprak
Dost Dost Diye Nicesine Sarıldım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Beyhude Dolandım Boşa Yoruldum
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Nice Güzellere Bağlandım Kaldım
Ne Bir Vefa Gördüm Ne Faydalandım
Her Turlu İsteğim Topraktan Aldım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Koyun Verdi Kuzu Verdi Sut Verdi
Yemek Verdi Ekmek Verdi Et Verdi
Kazma İle Dövmeyince Kıt Verdi
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Ademden Bu Deme Neslim Getirdi
Bana Turlu Turlu Meyva Yetirdi
Her gün Beni Tepesinde Götürdü
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Karnin Yardim Kazma İle Bel İle
Yüzün Yırttım Tırnak İle El İle
Yine Beni Karşıladı Gül İle
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
İşkence Yaptıkça Bana Gülerdi
Bunda Yalan Yoktur Herkesler Gördü
Bir Çekirdek Verdim Dört Bostan Verdi
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Havaya Bakarsam Hava Alırım
Toprağa Bakarsam Dua Alırım
Topraktan Ayrılsam Nerde Kalırım
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Dileğin Varsa İste Allah'tan
Almak İçin Uzak Gitme Topraktan
Cömertlik Toprağa Verilmiş Haktan
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Hakikat Ararsan Açık Bir Nokta
Allah Kula Yakın Kul Da Allah'a
Hakkin Gizli Hazinesi Kara Toprakta
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Bütün Kusurlarımı Toprak Gizliyor
Merhem Calip Yaralarımı Tuzluyor
Kolun Açmış Yollarımı Gözlüyor
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Her Kim Ki Olursa Bu Sırr-ı Mazhar
Dünyaya Bırakır Ölmez Bir Eser
Gün Gelir Veysel'in Bağrına Basar
Benim Sadık Yarim Kara Topraktır
Derdimi Dökersem Derin Dereye
Derdimi dökersem derin dereye
Doldurur dereyi düz olur gider
Irakipler geldi girdi araya
Korkarım yar benden yoz olur gider
Ilgıt ılgıt yeller eser seherde
Yar beni düşürdü onulmaz derde
Yar ile buluşsak bir tenha yerde
Duyar düşmanlarım söz olur gider
Pervane ateşten sakınmaz canı
Uğruna koymuşum başı bedeni
Doldur tüfengini hedef al beni
Yaram doksan dokuz yüz olur gider
Veysel der çıkayım bir yüce dağa
Ağaçlar bezenmiş yeşil yaprağa
Bir gün olur tenim düşer toprağa
Karışır toprağa toz olur gider |